DİĞER

KAYIP YAKINLARI 754. HAFTA: MESUT DÜNDAR’IN FAİLLERİ SORULDU

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 754. haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi.

KAYIP YAKINLARI 754. HAFTA: MESUT DÜNDAR’IN FAİLLERİ SORULDU

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 754. haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi.

Kayıp yakınları, hak savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1992 tarihinde katledilen Mesut Dündar’ın failleri soruldu.

Eylem öncesi konuşan İHD Diyarbakır Şubesi başkanı Abdullah Zeytun, şunları söyledi: “754 haftadır burada, devlet şiddeti kaynaklı gerçekleşmiş insanlığa karşı ağır suçların faillerinin soruşturulması ve yargılanması için mücadele ediyoruz. Türkiye’de bir kısır döngüye dönüşen insan hakları ve adalet krizinin ağır sonuçlarını yaşıyoruz. Elbette ki bunun çözümü tam da bu krizlerin sebep olduğu adaletsizliğin nedenlerini tespit etmekten ve ona yönelik politika izlemekten geçiyor. Türkiye’de bir hukuk tanımazlık ve adaletsizliğe dayanan bir politika güdülmektedir. Bu bütün toplumsal kesimleri her gün çok ağır bir şekilde etkilemektedir. Hukuk devleti ilkesi ile barışçıl politikalar izlenmiş olsaydı, bugün yaşadığımız ihlalleri konuşmayacaktık.

Türkiye’de yerel mülki amirliklerinden kolluk görevlilerine, savcılardan hâkimlere kadar anayasayı ve uluslararası hukuk standartlarını uygulamamakta ısrar ediyor. Defalarca insan hakları savunucularının, barış annelerinin, cumartesi insanlarının barışçıl gösterilerine kolluk görevlilerinin orantısız şiddeti nedeniyle anayasa mahkemesinin ihlal kararları bulunmaktadır. Ancak her hafta İstanbul’da Cumartesi İnsanları yönelik engelleme, baskı ve kolluk şiddeti ile gözaltı işlemi yapılmaktadır. Türkiye’de bir anayasasızlaşma süreci başlatılmışsa bunun en iyi örneği Cumartesi İnsanlarına yapılanlardır.

Suruç Katliamı’nda yaşamını yitirenlerinin faillerinin tespiti için yurttaşların yapmak istediği eylem ve açıklamaya kolluk tarafından orantısız müdahale gerçekleşti. İnsanlar darp edilerek gözaltına alındı.

Öte yandan Mehmet Sincar’ın faileri tespitli olmasına, meclis raporlarına rağmen failler hakkında etkin bir soruşturma yürütülmeden, dosya 30 yılına girmiş bulunmaktadır. Dosya cezasız bırakılmaktadır.

Hak savunucuları olarak, Türkiye’nin bütün meselelerine diyalog ve müzakere yöntemiyle yaklaşması, insanlığa karşı işlenmiş suçların faillerinin cezalandırılması ve zaman aşımı politikalarından vazgeçilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.”

Ardından İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz, Mesut Dündar’ın katledilme hikayesini paylaştı.

 

Akdeniz, “Mesut Dündar, Şırnak’ın Cizre ilçesinde ikamet ediyordu. Çocukken menenjit hastalığına yakalanmış ve maddi imkânsızlıklar nedeniyle tedavi olmadığı için zihinsel engelli olarak yaşamanı sürdürmek zorunda kalmıştı.

 

Mesut Dündar, Cizre ilçesinde yapılan gösterilerde sarı, kırmızı, yeşil flamaları taşıdığı için 3 kez gözaltına alınmış ve yoğun işkencelere maruz kalmıştı. 1992 yılının Temmuz ayında Cizre Emniyeti’ne bağlı polisler, ailesi ile birlikte yaşayan Mesut’un evine baskın yapmış ve aileye; “Mesut’u Elazığ akıl hastanesine götürmek için geldiklerini” söyler. Polisler, Mesut ve babasını evden alarak götürür. Daha sonra Mesut’u Cizre Hastanesine yatırırlar. Ancak Mesut, korkup hastane camından atlayarak kaçar.

Polis, 3 gün boyunca Mesut’un babasını da yanlarına alarak civar köylerde Mesut’u arar. Mesut Dündar’ı bulamayan polisler, babasını 3 gün boyunca yoğun işkenceden geçirir. Babasına, oğlunu getirmemesi durumunda ölümle tehdit edilir. Baba, onu getireceğine dair söz verince polislerce serbest bırakılır. Mesut Dündar eve geri dönmez, ancak her gün ailesini telefonla arar. Bu sırada polisler de her gün evlerine baskın yapıyordu. Mesut’un ailesini telefonla aradığı günlerden bir gün, polisin eve baskın yapmaması üzerine aile Mesut’un yakalandığını düşünür.

6 Eylül 1992 tarihinde Mesut Dündar’ın cesedi, Sulak köyü Şeyh Değirmenci Su Değirmeni’nin yanında elleri arkadan bağlı boğulmuş bir halde bulunur. Sulak köyünde olayı gören çok sayıda görgü tanığının beyanlarına göre; Mesut’u olay yerine getiren biri polis 3 silahlı sivil giyimli kişilermiş. Olay yerine gelen askerler, cesedin altında bir bubin tuzağı olabileceği gerekçesiyle cesedi bir zırhlı personel aracının arkasında sürüklenir.

 

Özgür Gündem Gazetesi’nin 19 Kasım 1992 tarihli manşet haberinde “insanlık Sürükleniyor” fotoğrafı uzun yıllar hafızlarda unutulmaz. Mesut Dündar’ın cesedinde yoğun işkencelerden kaynaklı, kesiğe bağlı çok sayıda yara izine rastlanır. Daha sonra ceset ailesine teslim edilir.

Mesut’un infazıyla ilgili Savcılık, ailenin ifadesine başvurmaz. Sadece baba ve oğlunu gözaltına alan polis, babaya ‘Düşmanınız var mıydı? Kimden şüpheleniyorsunuz? Şeklinde sorular sorarak ifadeleri alınmış gibi yapılır.

       

Aile, 13 Eylül 1994 tarihinde Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunur. Cizre Cumhuriyet Savcılığı, 12 Nisan 1996 tarihinde ailenin ifadesine başvurur. İfade başvurusunun nedeni, davanın 3 Mart 1995 tarihinde AİHM Komisyonuna başvurulmuş olmasıydı. Göstermelik bir soruşturma yapıldığı anlaşılır. AİHM, 2005 Yılında Mesut Dündar davasında ‘yaşam hakkı ihlalinden’ Türkiye’yi mahkûm eder.

Şimdi de Mesut Dündar ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.” 

 

 

 

Paylaş :

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. Çerezlerle ilgili detaylı bilgi için Çerez Politikamızı ziyaret edebilirsiniz.