GÜNDEM

DTSO BAŞKANI KAYA: DİYARBAKIR TEK AKIL İLE YÖNETİLMEZ

DTSO Başkanı Kaya: Seçimden sonra Cumhur İttifakı'nın da Millet İttifakı'nın da HDP ile olan ilişkisi, seçim öncesi gibi olmayacak. Bu, HDP için daha güçlü bir temsiliyeti elde etmeyi zorunlu kılıyor.

DTSO BAŞKANI KAYA: DİYARBAKIR TEK AKIL İLE YÖNETİLMEZ

DTSO Başkanı Kaya: Seçimden sonra Cumhur İttifakı'nın da Millet İttifakı'nın da HDP ile olan ilişkisi, seçim öncesi gibi olmayacak. Bu, HDP için daha güçlü bir temsiliyeti elde etmeyi zorunlu kılıyor.

Gazete Duvar’dan Berzan Cihat Aykaç’a konuşan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya seçimleri, seçim sonrasını ve ekonomiyi değerlendirdi.

-Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olarak bu seçime dair düşünceleriniz, beklentileriniz neler?

Yaklaşık 20 yıllık AK Parti iktidarının belki de en zor seçimi bu. Türkiye’nin muhalif güçleri için de yalnızca muhalefet partileri değil bir şekilde varlıkyokluğa dönüşen bir seçim bu. Türkiye tarihinin belki de en önemli seçimini yaşayacağız. Meclis çoğunluğu önemli ama başkan seçilecek kişi de önemli. Bunlar Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasında paylaşılırsa Türkiye için daha önemli bir süreç başlayacak. Hangi iktidar gelirse gelsin son 1-1,5 yıl içerisinde yapılan bazı ekonomik adımlar -tamamen seçime yönelik adımlar- ve depremde oluşan ekonomik kayıp ister istemez yeni oluşacak yönetimin büyük bir sıkıntıyı devralacağını gösteriyor. Çünkü biz doğal kaynaklarıyla borçlarını ödeyebilen bir ülke değiliz. Biz tamamen ülke olarak üretip satan, imal eden, bulunduğu coğrafyada en güçlü olan ülkelerden biriyiz. Tabii bu en güçlü olmanın temel koşulları; demokrasinizin tesis edilmiş olmasında, yatırımcının şeffaflık ve hukukla ilgili sorunlarının olmamasında, komşularınızla ilişkilerinizin iyi olmasında yatar. Yani bir yerde dış yatırımcı için yatırım yapmaya uygun hale gelmek zorundasınız. İster IMF ile olsun, ister IMF olmasın…

Her halükârda bunu yapmak zorundasınız. Önümüze kamu bütçesi ile ilgili önemli vergilerin geleceği de kesindir. Bu seçimi daha da önemli kılmaya başlıyor ister istemez. Toplum seçim kadar seçim sonrasını da düşünmek zorunda bu anlamda… Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı için yapılan anketlere baktığımız zaman, her ikisi için de Kürt siyasi partisi HDP’nin, daha doğrusu Yeşil Sol Parti adıyla seçime girecek Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, Meclis aritmetiğinde ve seçim sonucunu belirlemede önemli bir noktada olduğunu gösteriyor.

 Her ne kadar Millet ve Cumhur ittifaklarında yer almasa da seçim sonucunda her ikisinin de ittifak yapmak zorunda kalacağı bir Meclis tablosu çıkıyor önümüze. Bu seçim, HDP’ye ve Kürt sorununa uzak duran bu iki yapının da yeniden karar vermelerini gerektirecek bir durumu ortaya çıkaracak. Yani seçimden sonra iki ittifakın da HDP ile olan ilişkisi, seçim öncesi gibi olmayacak. Bu durum da HDP için daha güçlü bir temsiliyeti elde etmeyi zorunlu kılıyor. Dolayısıyla genel tabloya baktığımız zaman Türkiye için ve Kürtler için önemli bir seçimdir diyebiliriz.

-HDP, iki ittifakla bu seçime gidiyor; Emek ve Özgürlük İttifakı ile Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı… Bu ittifakların işleyişleriyle ilgili neler söylersiniz? İki ittifak da aslında Kürt halkının taleplerini Meclis'e taşıyacaklarını bildiriyor. Seçimden sonra böyle bir iklim oluşur mu sizce?

Kürt İttifakı’nın da bu seçimde yer alması önemlidir. HDP'nin hem Meclis'te, hem de bölgede güçlü olabilmesi için Kürt siyasi partileriyle, Kürt sivil toplumuyla kapsayıcı bir kadro oluşturması zorunlu. Dönüp baktığımızda da böyle bir çalışmayı görüyoruz kendilerinde. Suriye’deki sürece baktığımız zaman, Irak Kürdistan Yönetimi'yle yürütülen sürece baktığımız zaman seçim sonrası mevcut durumun değişeceğine dair emareleri görebiliyoruz. Bu nedenle HDP’ye önemli bir misyon düşüyor. Fakat HDP’nin bu seçimde iki önemli dezavantajı da var. Birincisi, barajın yüzde 7’e çekilmesi HDP için avantaj değil, dezavantajdır. Çünkü bugüne kadar, özellikle Türkiye’nin batısında, HDP’nin milletvekili çıkarmadığı illerde HDP barajı geçsin diye gerek sol kesim, gerekse de bölgedeki Kürtler HDP’ye oy veriyorlardı. Baraj yüzde 7 olunca o oyların önemli bir kısmının CHP’ye kayacağını söyleyebiliriz.

Mevcut sistem il bazında milletvekilliğini öne çıkardığı için batıdaki Kürt oylarının HDP’ye gelme olasılığı düşüyor. Bu önemli bir dezavantajdır. İkincisi, ittifakta yaşanan sorunlardır. Türkiye İşçi Partisi kendi logosuyla seçime gitme kararı verdi. Özellikle metropollerde milletvekili sayısının düşmesine neden olabilecek bir durumdur bu. HDP’nin oy oranlarını artıracağına dair beklentiler varken, bu nedenlerden ötürü, istenilen bir oy artışı sağlayamayacakları gibi oylarında düşüş yaşayabileceklerine dair bir endişe de vardır. Sol kesimlerin ve Kürdistani partilerin kapsayıcılık gereği bir araya getirilmesi önemli bir adımdır ama yeterli değildir. Özellikle milletvekili çıkarılabilecek kentlerde, mevcut sistem göz önünde bulundurularak, en üst seviyede vekil çıkarılabilecek bir sistem oluşturulmalıdır. Bu nedenle HDP için de kritik bir seçimdir. Her ne kadar Kemal beyin destekleneceği açıklanmış olsa da yarın kim iktidar olursa olsun Meclis çoğunluğu önemli bir rol oynayacaktır.

 AK Parti çözüm sürecinden çok uzaklaşmış, Milliyetçi Hareket Partisi'yle ve kendi içerisindeki şahin kanatla güvenlikçi bir politika yürüterek bölgeye yaklaşıyor olsa da güçlü bir HDP’ye Cumhur İttifakı tarafından veya AK Parti tarafından yeni bir kapının açılabileceğini de söyleyebiliriz. Çünkü sonuç itibarıyla Kürtler sadece bir seçimi yaşamıyor; Kürt varlığı ve temel haklar gibi kavramlar da ön plandadır.

Bu sorunun da yalnızca HDP ve iktidarla çözülmesi mümkün değildir. İşin Suriye ayağı çözülmeden, Irak Kürdistanı’yla ilişkiler bir noktaya gelmeden tek başına HDP’nin ve iktidarın Kürt sorununu istenen noktaya getirme gibi bir şansı yoktur. Böylelikle, HDP’nin kurduğu iki ittifak da doğru ve önemli bir adımdır. Ama daha çok çalışmaların üretilmesi gerekiyor.

-Millet İttifakı’nın yayınladığı mutabakat metninde Kürtlere dair herhangi bir ibare bulunmuyordu. Buna rağmen Emek ve Özgürlük İttifakı ile -resmi olarak henüz açıklamamış olsa da- Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

CHP’nin ulusalcı kimlikten uzaklaşıp hızlıca kapsayıcı kimliği edinmesi HDP’nin bu konuda tercihinin temel sebebi olmuştur. Tabii sadece HDP’nin tercihi değil, Kürtler de neticede oy kullanma konusunda oldukça politik bir halktır. Kürtler için özellikle son iki yıldır güvenlikçi politikaları esas alan, Kürt siyasetini tamamen kriminalize eden, muhatap almayan bir AK Parti-MHP ittifakındansa; ilişki kurmaya çalışan, ziyaretler yapıp HDP’nin önemli taleplerine olumlu referans veren (Kayyım uygulamaları, demokratikleşme gibi) Kemal beyin varlığı bu desteğin oluşmasında önemli bir paya sahiptir. HDP’nin, Kürtlerin bu yaklaşımına rağmen farklı bir karar alma şansı da yoktu. Çünkü HDP de politika oluştururken halkın taleplerini göz önünde bulundurarak adım atıyor.

Bu durum, dikkat edilirse, yerel seçimlerde de ortaya çıktı. Bazı engellemelere rağmen büyükşehirlerde AK Parti’nin adayına kaybettirmek gibi bir pozisyona gelindi. Bu destek önemlidir ama esas önemli olan, yarın Kemal beyin kazanması ve HDP’nin Meclis'e girmesi durumunda nelerin yapılacağıdır. Yerel seçimlerde yapıldığı gibi ‘deviren’ değil, ‘seçen’ bir konumda olması gerekir artık HDP’nin. Devirdikten sonra seçen ve seçmekle birlikte ülke yönetimine bir şekilde katkı koyacak, içinde bulunacak bir pozisyona sahip olması gerekir.

Bu illa ki ittifakta olmayı gerektirmez. HDP’nin güçlü bir tabanı var, sivil toplum desteği var. Bugün AK Parti’ye baktığınız zaman en büyük eksikliğidir bu- büyük tabloda Kürt göremiyorsunuz maalesef. Millet İttifakı’nın seçildikten sonra önüne koyacağı belki de en önemli çalışma bu olmalı; 6’lı ittifakın fotoğrafında Kürtler de olmalı. Kürtleri kapsayacak politikalar, devlet yönetimi sağlanabilmeli. Bu sadece HDP’nin sorumluluğunda değil, millet ittifakını seçen Kürtlerin de sorumluluğundadır. Millet İttifakı da bunu göz ardı etmeyecektir. Çünkü meclis aritmetiğinde HDP’nin kapsadığı alan bunun oluşmasını sağlayacaktır.

HDP İLE DE İSTİŞARE YAPILACAKTIR

-Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi durumunda 6’lı masanın 5 genel başkanı ve 2 büyükşehir belediyesi başkanı cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. HDP ise yaptığı açıklamalarda herhangi bir talebinin olmadığını belirtti. Sizce bahsettiğiniz resimde Kürtler nasıl yer alacak? Bu 7 kişilik cumhurbaşkanı yardımcısı ekip, Kürt sorununun olası çözümünde bir engel oluşturabilir mi?

Türkiye’nin şu an en önemli eksiklerinden bir tanesi istişare kültürünün AK Parti hükümeti tarafından ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye'nin artık her şeyi bilen ve her şeye karışan bir anlayıştan, her şeyi tartışan, istişare eden bir anlayışa geçmesi gerekiyor. Doğrusu ülkeye çok şey kaybettirdi bu anlayış. Bunu görmemiz lazım. Cumhurbaşkanı yardımcıları veya bakanları arasında HDP’nin olmaması ülke yönetilirken bir istişare kültürünün olmayacağı anlamına da gelmiyor. Zaten Millet İttifakı’nın temel yaklaşımı da bunun üzerinden oluşuyor.

 HDP ile istişare etmeden, ki yüzde 12-13 oy alan bir partidir, onlardan katkı almadan, destek almadan, görüş istemeden bir yönetimi devam ettirmenin ihtimali yoktur. Siz oyunuzu verdiniz, devirdik, işiniz bitti anlayışı daha kötü bir son getirir. Millet İttifakı istişare eksenli gittiği için… Yani 6 partinin genel başkanı ve iki büyükşehir belediyesinin başkanı var; burada istişare etmeden iş yapamazsınız zaten. Bu istişareyi Kürtlerle de HDP ile de yapacaklardır.

DİYARBAKIR TEK AKILLA YÖNETİLEMEZ

Diyarbakır’da 84 sivil toplum kuruluşuyla Kent Koruma ve Dayanışma Platformu oluşturdunuz. Bu platformun deprem sürecinde yaptığı çalışmalarla ilgili resmi kanallardan yaşadığınız sıkıntılar oldu mu? Belediyelere kayyım atanmamış olsaydı elinizin daha güçlü olacağına inanıyor muydunuz?

Bizim platformu kurmamızın nedeni zaten Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandığı için Kent Konseyi’nin kurulamamış olmasıdır. Yani sivil aklın, kentin bileşenlerinin, kent hafızasını taşıyan yapıların kentin yönetiminde bulunmamaları bizi bu yönteme itti. Yoksa normalde seçimle gelen büyükşehir belediyelerinde kent konseyi kurularak bu sıkıntı ortadan kaldırılıyordu. Depremle birlikte hemen bir araya gelerek bir kriz masası oluşturduk. Kentin kendi kendine ayağa kalkmasını sağlayacak destek; yıkıntılara müdahaleden tutun, barınma ve aşına kadar sağlandı. İkinci günden sonra, başta Adıyaman olmak üzere, depremden etkilenen çevre il ve ilçelerimize yardım götürdük, hala yardım etmeye devam ediyoruz. Adıyaman’ın sanayisinin normalleşmesini sağlayacak ikili çalışmaları da kendileriyle yürüteceğiz.

Tabii ki yerel yönetimlerin desteği elimizi daha da güçlendirirdi. Kenti yöneten, kentin temel gelirlerine sahip, hepimizin vergilerinin gittiği yer belediyelerdir. Belediyeler bütçesi güçlü kuruluşlardır. Doğrusu belediyelerden istediğimiz desteği bulamadık. Ama deprem sürecinde valilik ve AFAD ile koordineli çalıştık. Çünkü gerçekten ilk müdahaleleri bizler yaptık. AFAD’a gereksinim duymadan iş makinelerini hem Diyarbakır’daki hem de çevre illerdeki yıkıntılara gönderdik. Barınma ve aş ihtiyaçlarını da AFAD ve valilikle birlikte bir hafta boyunca biz düzenledik. Fakat deprem sonrasında sivil toplumu katmadıkları bir süreç izlemeye başladılar. Bu doğru değil. En son, uyarılarımıza rağmen, Seyrantepe’de Dicle Nehri kenarına yaptıkları çadır kent için bir sürü masraf yapıldıktan sonra iptal edildi.

İstişaresiz yapıldığı için bu tür sorunlar ortaya çıkıyor. Bölgede yapılacak konutlarla ilgili de istişare yapılması şarttır. Bu kentin iş insanı, mühendisi, çalışanı belediyelerin ve valiliğin bütçesini karşılıyor. Kurumların görüşü alınmadan, kurumlarla istişare edilmeden yapılmamalıdır bunlar. Biz bu kentte yaşıyoruz. Yıllardır bu kentin ekonomik hafızası bizde, bu kentin sosyal hafızaları bizleriz. Kısa süreliğine göreve gelen idareciler tek başlarına, istişare etmeden, danışmadan doğru sonuca ulaşamazlar. Diyarbakır hiçbir şekilde tek akılla yönetilecek küçüklükte bir şehir değildir.

-Kılıçdaroğlu ve CHP heyeti de Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nu ziyarete geldi. Bu görüşmede seçimlere dair bir konu gündem oldu mu? Yahut Kılıçdaroğlu’ndan seçimlere yönelik bir ziyareti bekliyor musunuz?

Sağ olsunlar hem Kemal bey, hem Pervin Buldan Dayanışma Platformu’nu ziyaret ettiler. Her ikisine de çalışmalarımız hakkında bilgi verdik. Ne yapabiliriz diye sordular. Her ikisine de teşekkür edip mümkünse yardımları Adıyaman’a, Maraş’a, Pazarcık’a, Elbistan’a kaydırmalarını özellikle rica ettik. "Biz Diyarbakır’da yaralarımızı sarıyoruz ama diğer şehirlere hızla destek vermelisiniz" dedik. Yani tamamen bir geçmiş olsun ziyaretiydi.

'BANKALAR SIKINTI YARATIYOR'

-Geçtiğimiz günlerde Türkiye Bankalar Birliği’nin işletmeler için almış olduğu borç ertelenmesi kararına uyulmadığını belirtmiştiniz. Bu konuda bir gelişme yaşandı mı?

Depremden etkilenen iller için düzenlenen desteklerde maalesef istenilen bir yöntem oluşturulamıyor. En son 6 il daha afet bölgesi ilan edildi. Bunda bir sıkıntı yok, ilave edilsin ama her ilin depremden etkilenme boyutu farklıdır. Bu nedenle her ile farklı uygulamalar, farklı destekler, farklı teşvikler belirlenmelidir. Maalesef toptancı bir bakış açısı, bir yaklaşım var. Bu da ister istemez bazı uygulamalarda sıkıntıların oluşmasına neden oluyor. Mesela KGF kredileri bölgeye istenilen oranda yansıtılmadı. Bankalar Birliği 11 ilde işyeri oturulmaz halde olduğunu belirleyen işletmeler için erteleme önerisi getirdi. Diyarbakır’da bu durumda yaklaşık 9 bin işletme var. Depremden etkilenen işletme sahiplerine bu ertelemeyi ve desteği vermek zorundasınız. Maalesef geçmişte olduğu gibi bölgedeki bankalar, alınan kararlara rağmen, uygulamada sıkıntı yaratıyorlar. Sürekli yaşadığımız bir durum bu. Mağduriyet yaşamış üyelerimize hâlâ bir dönüş olmadı. Bu durumu maliye bakanına da BDDK’ya da ilettik ve alınan kararların uygulanmasını talep ettik.

-Şu an yaşanan ekonomik krizin, deprem ve sel felaketlerinin sandığa yansıması nasıl olur?

AK Parti’nin en zor seçimidir bu. Zaten ekonomik anlamda sorun yaşayan, satın alma gücünün oldukça düştüğü bir dönemdeyken, nüfusun yüzde 14’üne yakınının etkilendiği, henüz net olarak ortaya çıkmamış olsa bile büyük bir mali yıkıma neden olan; ihracatta, sanayi üretiminde ve istihdamda yüzde 10’luk paya sahip bir bölgenin deprem gibi bir süreci yaşaması AK Parti’ye olumsuz yansıyacaktır. Bunu çok kısa bir sürede değiştirecek bir ekonomik modeli getirme gibi bir şansları da yok. AK Parti, yerel seçimlerde Kürt oylarının ne kadar öneme sahip olduğunu görmesine rağmen siyaseten sağlıklı bir adım atamadı. Bu saatten sonra böyle bir adım atma olasılığı da yok zaten. Ülkede ekonomik kriz çok derinken, satın alma gücünün düştüğü yüksek enflasyon mevcutken, Kürtlerin çok önemli bir kısmı Millet İttifakı’nın adayını destekliyorken AK Parti için belki de en sıkıntılı seçim olacaktır. Anketlere baktığımız zaman da AK Parti’nin Meclis çoğunluğunu yakalaması imkânsız görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu görülüyor. Bunların temel sebebi biraz önce ifade ettiğim ekonomik sorun, üzerine deprem felaketinin yaşanması ve Kürt sorunundan uzaklaşmış olmalarıdır. AK Parti için bu seçim bir noktada varlık-yokluk meselesine dönüşüyor.

DİYARBAKIR TEK AKILLA YÖNETİLEMEZ

-Diyarbakır’da 84 sivil toplum kuruluşuyla Kent Koruma ve Dayanışma Platformu oluşturdunuz. Bu platformun deprem sürecinde yaptığı çalışmalarla ilgili resmi kanallardan yaşadığınız sıkıntılar oldu mu? Belediyelere kayyım atanmamış olsaydı elinizin daha güçlü olacağına inanıyor muydunuz?

Bizim platformu kurmamızın nedeni zaten Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandığı için Kent Konseyi’nin kurulamamış olmasıdır. Yani sivil aklın, kentin bileşenlerinin, kent hafızasını taşıyan yapıların kentin yönetiminde bulunmamaları bizi bu yönteme itti. Yoksa normalde seçimle gelen büyükşehir belediyelerinde kent konseyi kurularak bu sıkıntı ortadan kaldırılıyordu.

Depremle birlikte hemen bir araya gelerek bir kriz masası oluşturduk. Kentin kendi kendine ayağa kalkmasını sağlayacak destek; yıkıntılara müdahaleden tutun, barınma ve aşına kadar sağlandı. İkinci günden sonra, başta Adıyaman olmak üzere, depremden etkilenen çevre il ve ilçelerimize yardım götürdük, hala yardım etmeye devam ediyoruz. Adıyaman’ın sanayisinin normalleşmesini sağlayacak ikili çalışmaları da kendileriyle yürüteceğiz. Tabii ki yerel yönetimlerin desteği elimizi daha da güçlendirirdi. Kenti yöneten, kentin temel gelirlerine sahip, hepimizin vergilerinin gittiği yer belediyelerdir.

Belediyeler bütçesi güçlü kuruluşlardır. Doğrusu belediyelerden istediğimiz desteği bulamadık. Ama deprem sürecinde valilik ve AFAD ile koordineli çalıştık. Çünkü gerçekten ilk müdahaleleri bizler yaptık. AFAD’a gereksinim duymadan iş makinelerini hem Diyarbakır’daki hem de çevre illerdeki yıkıntılara gönderdik. Barınma ve aş ihtiyaçlarını da AFAD ve valilikle birlikte bir hafta boyunca biz düzenledik. Fakat deprem sonrasında sivil toplumu katmadıkları bir süreç izlemeye başladılar. Bu doğru değil. En son, uyarılarımıza rağmen, Seyrantepe’de Dicle Nehri kenarına yaptıkları çadır kent için bir sürü masraf yapıldıktan sonra iptal edildi. İstişaresiz yapıldığı için bu tür sorunlar ortaya çıkıyor.

Bölgede yapılacak konutlarla ilgili de istişare yapılması şarttır. Bu kentin iş insanı, mühendisi, çalışanı belediyelerin ve valiliğin bütçesini karşılıyor. Kurumların görüşü alınmadan, kurumlarla istişare edilmeden yapılmamalıdır bunlar. Biz bu kentte yaşıyoruz. Yıllardır bu kentin ekonomik hafızası bizde, bu kentin sosyal hafızaları bizleriz. Kısa süreliğine göreve gelen idareciler tek başlarına, istişare etmeden, danışmadan doğru sonuca ulaşamazlar. Diyarbakır hiçbir şekilde tek akılla yönetilecek küçüklükte bir şehir değildir.

-Kılıçdaroğlu ve CHP heyeti de Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nu ziyarete geldi. Bu görüşmede seçimlere dair bir konu gündem oldu mu? Yahut Kılıçdaroğlu’ndan seçimlere yönelik bir ziyareti bekliyor musunuz?

Sağ olsunlar hem Kemal bey, hem Pervin Buldan Dayanışma Platformu’nu ziyaret ettiler. Her ikisine de çalışmalarımız hakkında bilgi verdik. Ne yapabiliriz diye sordular. Her ikisine de teşekkür edip mümkünse yardımları Adıyaman’a, Maraş’a, Pazarcık’a, Elbistan’a kaydırmalarını özellikle rica ettik. "Biz Diyarbakır’da yaralarımızı sarıyoruz ama diğer şehirlere hızla destek vermelisiniz" dedik. Yani tamamen bir geçmiş olsun ziyaretiydi.

'BANKALAR SIKINTI YARATIYOR'

-Geçtiğimiz günlerde Türkiye Bankalar Birliği’nin işletmeler için almış olduğu borç ertelenmesi kararına uyulmadığını belirtmiştiniz. Bu konuda bir gelişme yaşandı mı?

Depremden etkilenen iller için düzenlenen desteklerde maalesef istenilen bir yöntem oluşturulamıyor. En son 6 il daha afet bölgesi ilan edildi. Bunda bir sıkıntı yok, ilave edilsin ama her ilin depremden etkilenme boyutu farklıdır. Bu nedenle her ile farklı uygulamalar, farklı destekler, farklı teşvikler belirlenmelidir. Maalesef toptancı bir bakış açısı, bir yaklaşım var. Bu da ister istemez bazı uygulamalarda sıkıntıların oluşmasına neden oluyor. Mesela KGF kredileri bölgeye istenilen oranda yansıtılmadı. Bankalar Birliği 11 ilde işyeri oturulmaz halde olduğunu belirleyen işletmeler için erteleme önerisi getirdi. Diyarbakır’da bu durumda yaklaşık 9 bin işletme var. Depremden etkilenen işletme sahiplerine bu ertelemeyi ve desteği vermek zorundasınız. Maalesef geçmişte olduğu gibi bölgedeki bankalar, alınan kararlara rağmen, uygulamada sıkıntı yaratıyorlar. Sürekli yaşadığımız bir durum bu. Mağduriyet yaşamış üyelerimize hâlâ bir dönüş olmadı. Bu durumu maliye bakanına da BDDK’ya da ilettik ve alınan kararların uygulanmasını talep ettik.

KAYNAK: Gazete Duvar

Paylaş :

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. Çerezlerle ilgili detaylı bilgi için Çerez Politikamızı ziyaret edebilirsiniz.